2018 Ağustos ayından bu yana, ister yap-sat ister taahhüt alanlarında olsun, inşaat sektörü için maliyetlerin artıp satış fiyatlarının, girdi maliyetlerindeki artış oranında arttırılamadığı, satışlarınsa azaldığı, dolayısıyla satılanın yerine yenisinin aynı fiyata konamadığı, yönetmeliklerin birbiri ardına değiştiği ve zorlaştığı bir dönemi yaşayan inşaat sektörü, krizi pandemi ile başlayan birçok sektöre nazaran daha yorgundur.

Pandemi öncesinde başka yerde iş bulma olanağı bulamayacak olan 2.200.000 kişiyi doğrudan istihdam eden inşaat sektörünün istihdamı, pandemide 1.200.000’e kadar düşmüştür. Çünkü inşaat sektörü Covid 19 salgınının dünyada ve ülkemizde yarattığı tüm sıkıntılara ilaveten, bir de hammadde ve yarı mamul inşaat malzemelerine gelen aşırı zamlarla baş etmek zorunda kalmıştır. Halbuki, ülkemizin taşıyıcı sektörlerinden biri olan inşaat sektöründe sürekliliği sağlayacak olan, hammadde ve yarı mamül tedariği ve bunların fiyat istikrarıdır.

Covid-19 salgınının ilk çıktığı yer olan Çin’den mal tedariğinde yaşanan sıkıntılar, ülkemiz sanayisinin tercih edilirliğini arttırmış, bu da ihracat olanaklarının artmasını sağlamıştır. Bu süreçte ayrıca dövizde yaşanan fiyat artışı da, ihracat hevesini arttırmıştır. Ancak ülkemiz iç piyasasına belki de Covid-19’dan daha fazla zarar veren, iç piyasa ihtiyaçları karşılanmadan hammadde ve yarı mamul inşaat malzemelerinin ihraç edilmesidir. Dövizdeki artış ile birlikte yerli üreticilerin ihracata, nakit ve yüksek fiyatla malzeme satışına yönelmeleri iç piyasadaki fiyatların döviz artışının da üzerinde artmasına neden olmuştur. Arz talep dengesinin böylesine iç piyasa aleyhine bozulması, inşaat firmalarını karaborsadan ve çok yüksek fiyatla malzeme temin etmeye zorlamaktadır. Burada gayrimenkul alıcılarının alım gücü uluslar arası seviyede değilken, iç piyasada malzeme fiyatlarının uluslar arası fiyatlara doğru çıkarılmaya çalışılması, iç piyasanın bütün dengesini bozmaktadır. Bu nedenle, iç pazar dengelerini yok sayarak kontrolsüzce ihracat yapma heveslisi olan birtakım malzeme üreticileri, hem ülkemizin yerli üretim gücü olan inşaat firmalarına, hem inşaat firmalarının sağladığı istihdam, vergi-harç gelirlerinden mahrum olacak olan Devlete, hem de ev hayali kuran milyonlara zarar vermektedirler. Artık bu malzeme zamları nedeniyle, hem kamuya hem de özel sektöre çalışan inşaat sektörü durma noktasına gelmiştir. Sektör temsilcileri yoğun ekonomik sıkıntılar ve pandeminin getirdiği olumsuzluklarla uğraşırken, bir de döviz artışıyla gerekçelendirilen zam yağmuru ile de başetmek durumunda kalmaktadır. Bu nedenle, inşaat sektörünü desteklemek amacıyla, iç piyasada aşırı yükselen hammadde ve yarı mamul fiyatlarını Devletimiz sübvanse etmeli.

Dolar

Euro

Altın (Gr)

İnşaat Demiri

04.06.2020

6,75 TL

7,58 TL

368,30 TL

3.390 TL

04.06.2021

8,69 TL

10,51 TL

523,39 TL

7.340 TL

Son Bir yılda Artış

% 28,74

% 38,65

% 42,10

% 116,51 *

Görüldüğü üzere, son bir yılda Dolar sadece % 28,74, Euro sadece % 38,65 artmış olsa da, dövizle paralel gelecek zamları mumla aratacak kadar, tüm malzemelerde %100’ü aşan seviyelerinde zamlar yaşanmaktadır. Üstelik mdf ve sunta gibi malzemelerde yapılan zamların ötesinde, iç piyasada parasıyla bile bulunamayacak kadar malzeme yokluğu, karaborsa ile karşı karşıya kalınmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, inşaat sektörüne mobilya üreten sanayicilerimiz, ne iç piyasaya ne de ihracata üretim yapacak hammadde bulamamış, büyük bir darboğaza girmişlerdir.

Belirtmek gerekir ki, döviz artışı ile gerekçelendirilen malzeme fiyatlarındaki bu artışın, dövizin düşmesiyle geri alınmaması, bu zamların tartışılması gerektiğini, bu alanda bir düzenleme ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Enflasyon % 10, faizler % 20, dolar %20, Euro % 30 seviyelerinde artmışken, inşaat malzemeleri nasıl olur da %100-150 zamlanır? Bu zamlara rağmen inşaat sektörünün ne kamuya ne de özel sektöre proje üretmesi, istihdam sağlaması mümkün değildir. Velev ki, bu zamlara rağmen proje bitirilse bile, vatandaşlarımıza yüzde 100 zamlı şekilde yansıyacaktır. Bu zamlarla ekonomik konut hayal olacağından, orta gelirlilerin önümüzdeki dönemde ev sahibi olamamalarından endişe duyuyoruz. Yani eskiden beş yüz bin TL’ye satılan bir daire, bundan sonra bir milyon TL’nin üzerinde satılması kaçınılmazdır. İnşaat firmalarımız bu fiyata ev alacak alımgücüne sahip alıcı bulamayacak ve tekrar stok dairelerden bahsediyor olacağız. En temel insan ihtiyacı olan barınma konusunda ev fiyatlarının bu kadar yükselmesi, tekrar bir gecekondulaşma dalgasına sebep olursa, bunun vebalini kim ödeyecektir?

İnşaat malzemesi üreticilerinin iç piyasa ihtiyaçlarını yeterince önemsemeyen kontrolsüz ihracat hevesi, 2 milyondan fazla, hem de başka bir sektörde iş bulamayacak olan kişiye istihdam sağlayan inşaat sektörünün kilitlenmesine, yüzbinlerce kişinin işsiz kalmasına ve ev hayali kuran vatandaşlarımızın bu en temel ihtiyaçlarının da başka bahara kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, inşaat sektörünün hammadde ve yarı mamullerinde yaşanan bu kontrolsüz ihracatın kaybedeni inşaat ve alt sektörleri kadar, ev hayali kuran milyonlarca yurttaşımızdır.

Sadece malzeme fiyatlarındaki bu artış sebebiyle ortalama bir daire maliyeti iyimser bir hesapla bile en az 100.000 TL artmıştır. Şimdi ülkemizde 6,7 milyon, Bursamız’da 70 bin deprem riski taşıyan bina olduğu gerçeğini hatırladığımızda, ülkemizin en öncelikli kentsel ihtiyacı olan kentsel dönüşüm malzeme fiyatlarındaki bu artış nedeniyle çıkmaza girerse, bunun vebalini kim ödeyecektir?

Kaldı ki, ihracatın hammadde ve yarı mamül şeklinde yapılmasındansa, mamül ürün şeklinde yapılması, ihracatımızın katma değerli şekilde, kilogram başına kazancımızı arttıracak tek yoldur. Bu anlamda, çimento, demir-çelik, cam, sac, mdf/sunta gibi yarı mamüllerde gördüğümüz iç piyasa ihtiyaçları karşılanmadan yapılan her ihracat, ulusal kapasitemizin atıl kalmasına neden olabilecek stratejik bir yanlıştır.

İMSİAD olarak dün olduğu gibi bugün de, ülkemizin cari açığının daha fazla artmaması için daha fazla yerli ürün kullanmayı ve başka çare kalmadıkça ithal mal kullanmamayı kendimize milli bir görev addediyoruz. Ancak geldiğimiz noktada, iç piyasada dövizdeki artışı aşan zamları değil, fiyatlarda ani çıkışların engellenmesini beklerdik. Maalesef böyle olmadı. İnşaat sektörü temsilcileri olarak yoğun ekonomik sıkıntılar ve pandeminin getirdiği olumsuzluklara ilaveten, bir de çok yüksek üretim maliyetleriyle karşı karşıya kaldık. Bu nedenle iç pazarımızı ve ulusal üretim gücümüzün, istihdamımızın korunması için;

Sağlık sektöründe kritik ürünlerin ihracına iç piyasanın ihtiyaçları tamamlandıktan sonra izin verilmesi gibi, iç piyasanın ihtiyacı karşılanmadan yapılacak ihracata, ya ek vergi gelmesi, ya da kota konması gerektiği düşünüyoruz. Bu çerçevede, geçen hafta alınan ahşaptan yonga ve lif levha ile kereste ürünlerinin ihracı kayda bağlı mallar listesine dahil edilmesi kararını bu yönde atılmış olumlu bir adım olarak görmekteyiz. Bütün inşaat malzemelerinin de biran önce ihracı kayda bağlı mallar listesine dahil edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak böylelikle, iç piyasanın ihtiyacı karşılanmadan yapılacak ihracata dur diyebiliriz.

İnşaat sektörünü desteklemek amacıyla, iç piyasada aşırı yükselen hammadde ve yarı mamul fiyatlarını Devletimizin sübvanse etmesi,

Kamuya iş yapan inşaat müteahhitlerin hak ediş ve fiyat farkı ödemelerinin zamanında yapılması, yapılamıyorsa da, fiyat farkı ödemesi yapılamayan müteahhitlere tavsiye hakkı verilmeli. Çünkü sadece son 1 yılda %100’leri aşan malzeme zamları nedeniyle kamuya iş yapan inşaat müteahhitler kar etmekten zaten vazgeçtiler, ayakta kalmaya çalışıyorlar.

İnşaat sektörünün içinde bulunduğu ekonomik kriz dikkate alınarak sektör temsilcilerinin kredi borçlarının faizsiz olarak 6 ay ertelenmesi, kredi faiz oranlarının düşürülmesi,

Konut kredi faiz oranlarının da %1’in altına düşürülmesi: 2021 yılında, birinci el konut satışlarının toplamdan aldığı pay yüzde 29’a, 2020 yılı yaz dönemi yüzde 60’a yaklaşan ipotekli satış oranı da yüzde 15’lere kadar düşmüştür. Bu nedenle, özellikle birinci el konut satışlarına yönelik düşük faizli konut kredisi kampanyalarının hayata geçirilmesi, hem sektörün desteklenmesi, hem de insanlarımızın ev alma hayalinin gerçekleşmesi açısından büyük önem arzetmektedir. Ayrıca 2020 yılındaki konut kredi indiriminden farklı olarak, piyasanın gerçek anlamda canlandırılabilmesi için, artık ikinci el konutlar konut kredisi indiriminden faydalandırılmamalıdır. Çünkü, ikinci el konutlara yapılan konut kredisi indirimi, dövize ve/veya kripto paralara kaçma gibi kredinin amaç dışı kullanımına sebep olmaktadır. Bu nedenle, ikinci el konutları desteklemektense artık yine ilk el olmak şartıyla ofis ve ticari gayrimenkul satışlarının da bu indirimlerden faydalandırılmaları önemli bir kazanım sağlayacaktır.

İlk kez ev, ofis, dükkan veya fabrika alanların tapu harcından muaf tutulmaları ve KDV oranlarında indirim yapılması, hem yurttaşlarımıza, hem de sektörümüze fayda sağlayacaktır.

İnşaat sektöründen ekmeğini kazanan herkes, başta demir olmak üzere tüm inşaat malzemelerine gelen aşırı zamlar konusunda Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanı sn. Mehmet Muş’un bu duruma yapacağı müdahaleyi sabırsızlıkla bekliyor. Bu konuda, Ticaret Bakanlığımıza ilaveten hem Rekabet Kurumu’nun, hem de sayın Cumhurbaşkanımızın bir an önce devreye girmesini temenni ediyoruz. Aksi takdirde üzülerek belirtmek durumundayız ki, mevcut inşaatlar duracak, yeni projeler hayal olacaktır.

Son olarak unutulmamalıdır ki, inşaat sektörü başka sektörlerde iş bulma alternatifi en az olan kesime istihdam sağlaması bakımından daima desteklenmesinde kamu yararı olan bir sektördür. İnşaat sektöründeki daralma, ayakta tuttuğu alt sektörlerin de daralmasına, başka yerde iş bulamayacak kesimlerde işsizliğin artmasına da olumsuz etki edecektir.

Ayrıca Bursamız özelinde de şunları söyleyebiliriz:

Yeni imarlı alanlar açılmaması nedeniyle arsa stoğunun hızla azalması, arsa fiyatlarının bir yılda 3 misline kadar çıkmasına sebep olmuştur. Arsa fiyatlarında yaşanan bu artış da, doğrudan doğruya ev hayali kuran vatandaşlarımızın ulaşılabilir fiyatlara ev sahibi olmalarını güçleştiren temel bir nedene dönüşmüş durumdadır. En temel insan ihtiyacı olan barınma konusunda arsa fiyatlarının Bursa’da bu kadar yükselmesi, tekrar bir gecekondulaşma dalgasına sebep olursa, bunun vebalini kim ödeyecektir?

2017 yılında Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’ne geçilmesiyle birlikte, bodrum katlar ve dublekslerde getirilen sınırlamalar, bir arsadan elde edilen inşaat alanını %20-30 seviyelerinde azaltmıştır. Bu da, Bursamızda gayrimenkul fiyatlarını yükselten gizli bir nedene dönüşmüştür. Üstelik, Bursamızın lodos alması ve önemli bir bölümünün eğimli arazide olması, Tip İmar Yasasında çatılar ve bodrumlar konusunda Bursa’ya özgü uyarlamalar yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bursamız gibi lodos tehlikesine açık olan bir şehrimizde çatıların uçmamasının sağlanması, bir kentsel güvenlik sorunudur. Bu nedenle, daha güvenli çatıların yapılabilmesini sağlayan çatı dublekslerinde çatı arasının emsale girmemesi önemli bir kazanım sağlayacaktır. Bursamızın önemli bir bölümünün eğimli arazide olması nedeniyle açığa çıkan 1.ve 2.kat bodrumlara bağımsız bölüm numarası verilmesi ve eski yönetmelikte olduğu gibi emsal avantajını korumaları önemlidir.

Ayrıca yeni imara açılan bölgelerde, imar yoğunluğunun düşük olması da, Bursamızda gayrimenkul fiyatlarını yükselten gizli bir nedendir. İmar yoğunluğunun bölge gerçeklerini sarsmayacak şekilde üst seviyelerden verilmesi, yeni imara açılan bölgeler ile gayrimenkul fiyat artışlarının kontrol edilebilmesi için kritik önem taşımaktadır.

Ayrıca yine Bursamızda imar davalarında alınabilen imar iptali kararlarının planın bütününde iptalle sonuçlanması, o bölgede faaliyet gösteren tüm yatırımcı ve alıcıları sıkıntıya sokmaktadır. Bu uygulamaya biran önce son verilmelidir.

Son olarak dünyada ve ülkemizde etkisini sürdüren Covid 19 salgını nedeniyle kamuda gördüğümüz esnek çalışma uygulamasının personel tarafından istismar edildiğini, en basit bir evrakın bile belediyelerden aylarca çıkmamasından anlamaktayız. Personelin %50 dönüşümlü çalışması verimliliği şuan %10’un bile altına düşürmüştür. Salgını tatile çeviren personele karşı önlem alınmalıdır.

İMSİAD Yönetim Kurulu