Geçmişe;
Bursa’nın yönetimine bakıyoruz da kolektif akıl hep vardı.

Kurumlar arası diyalog hep üst seviyedeydi.

Hele hele;
İl Genel Meclisi zamanında Bursa Valiliği’nin ağırlığı ciddi seviyedeydi.

Bugün için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Gerçekten bu kentin insanına yazık oluyor.

Mesela;

Bursalı’yı kanser eden kentin en önemli sorunlarından biri olan Nilüfer deresine dair Bursa’da devletin ne yaptığını kimse bilmiyor, iyi mi?

Herkes bas bas bağırıyor ama sanki bir devlet sırrıymış gibi kamuoyundan saklanıyor Nilüfer deresi krizi.

Uludağ’dan;
İçilebilir olarak çıkıp Bursa ovasını tam 200 kilometre geçen Nilüfer, hala kirletildiği için zehir olarak akıyor ama devletin kurumlarının ne yaptığını kimse bilmiyor.

Bu nedenle de bu zehir deresine “devletin hiçbir şey yapmadığı algısı” oluşuyor böyle olunca.

Öyle ya;

Hiçbir bilgilendirme yapılmadığına göre ve dere hala zehir aktığına göre demek ki Bursa’nın suyunu kirletenlere karşı hiçbir yaptırım uygulanmıyor.

Gazeteler;
Rezaleti çarşaf çarşaf yazıyor, üniversite hocaları çevre felaketinden bahsediyor, çevreci dernekler açık belge sunuyorlar, milletvekilleri konuyu TBMM’ye kadar taşıyor, yöre insanları artık imdat çağrısı yapıyor ama Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü deyim yerindeyse “3 maymunu oynuyor”

Bazen;

Bu kurumun Valilik’e bağlı olup olmadığını bile düşünür oluyoruz.

Maalesef tablo bu.

Zaten;

Lifebursa’dan Mehmet Ali Yılmaz da boşuna yazmadı bu trajikomik durum için daha dün.

Önce, Bursa’nın Valisi Yakup Canbolat’a “kentimizdeki devlet kurumlarının tümünün amiri sizsiniz” hatırlatması yaptı Yılmaz.

Sonra da;

“Eğer bugün Nilüfer Çayı, Marmara’ya zehir akıtıyorsa bunun mesulü de sizsiniz” dedi.

Yazısında;
Geçmişten bir örnek de verdi Vali’ye.

Uyarısı da tatlı sertti:

Bir dönem şehrimizde görev yapan Orhan Taşanlar tüm daire amirlerini muma çevirmişti, muma.

Ne yapıyor Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokrasisi Bursa’da, internette topluca okeye mi dönüyor yoksa?”

Daha ne desin Bursa’nın Valisi’ne, Mehmet Ali?

‘Kalkın makamınızdan da azıcık bir bakının’ demeye getirmiş lafı adeta.

Bir süredir;

Nilüfer’le ilgili yazılarımız nedeniyle çokça mesaj alıyoruz.

Bir tanesi de;

Bir dönem Bursa İl Sağlık Müdürlüğü görevinde bulunan Sağlık Bakanlığı müşavirlerinden Dr. Erol Afşin’dendi.

TÜBİTAK ile Sağlık Müdürlüğü’nün geçmişte yaptığı projeden bahseden Afşin’in mesajı da kinayeliydi:

“2021 yılında hala bu sorunu konuşuyoruz. Bu sorun ancak iyi yönetişimle çözülebilir, tabi soran olursa…”

Vali Canbolat tanımaz bu isimleri.

Mesela;

Bir ilginç mesaj da CHP’nin Yüksek Ziraat Mühendisi İlhan Demiröz’den geldi.

Bakın ne yazmış gönderdiği mesajda:

“Yıl 1993. Karacabey İnkaya’da gölet kontrolörlüğü yapıyorum.

Bir gün muhtarla inşaat alanını gezdikten sonra köyde mola verdik.

Muhtar karpuz ikram etmek istedi.

Sonra da ‘Benim yediğim karpuzlardan mı, sattığım karpuzlardan mı ikram edeyim size’ diye sordu.

Ben köy çocuğuyum.

‘Senin sattığın karpuzlardan olsun’ dedim.

Muhtar ‘hayır’ dedi ‘Ben kendi yediğimden vereyim, çünkü çakma kuyu ile sulama yapıyorum, sattıklarımı ise yasak ve zararlı olmasına rağmen mecbur olduğum için zehirli Nilüfer çayından suluyorum’

İlhan Demiröz;

Bir dönem Oda Başkanlığı görevinde de bulundu, İl Genel Meclisi’nde de görev yaptı parlamenterliği öncesinde.

Konusuna fazlasıyla hakimdir.

Şimdi bu yazılanları, derenin hala zehir akıyor olması nedeniyle devletin de kayıtsız kalmasını içine sindirememiş.

O nedenle mesajı şöyle bitiyordu:

“Bursa’nın sahibi yok…”

Yine;

Mesajlardan biri de Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Bozbey’dendi.

Belli ki;
Deneyimli mühendis ve siyasetçi Bozbey’in de sitemi kentin üst yönetimineydi.

“Arıtma tesisleri mutlaka sürekli denetlenmeli ve tam arıtma sağlanmalıdır” diyordu Bozbey.

Dahası;

Sanayi alanlarına artık dur denilmesini, devletin arıtma tesislerine enerji desteği sağlaması gerektiğini söylüyordu mesajında.

Konu çok açık ve net.

Tüm uyarılara ve tespitlere rağmen Nilüfer’den hala zehir akıyor, bu zehir deresinden sulanan ürünler soframıza geliyor, Bursalılar böylesine büyük bir risk taşıyor ama Bursa Valiliği’ne bağlı olduğunu bildiğimiz Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden çıt çıkmıyor.

Bu da akıllara şunu getiriyor.

Ya, görmezden geliniyor bu büyük çevre felaketi, çünkü dereden hala zehir akıyor.

Ya, kurumun çalışmaları -eğer var ise- yetersiz kalıyor, o nedenle de belki yüzleri tutmuyor bilgilendirme yapmaya.

Ya da, insanların bas bas bağırdığı bu çevre felaketi konusu medyanın sık sık işlemesi, idari amiri de göreve davet etmek birilerine zül geliyor.

Hadi bürokratı sus pus, mülki amiri de mi birkaç kelam etmez bu kentin?

Ne talihsiz insanlarız.

Nasıl bir şehirde yaşıyoruz anlamak gerçekten mümkün değil?

Demek ki umutlar sadece kentin “siyasi patronu” AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan’da.

Eğer, Davut Gürkan da bu şehrin Valisi gibi böylesine büyük bir çevre felaketine karşı sessiz kalırsa, Bursa’nın sahipsiz olduğu iddiası tescillensin ve tüm şehir kanser olalım ölelim hepimiz zaten.