Ne yiyeceğimizi şaşırdık. Her şey o kadar kirlendi ki, herhangi bir gıda ürünü analiz edildiğinde mutlaka sağlık riski içeren bir kimyasalla karşı karşıya kalıyoruz. Çikolatada yaşananları duymuşsunuzdur. ABD’de raflardan alınıp analiz edilen 28 bitter çikolatanın hepsinde kurşun ve kadmiyum tespit edildi. Bazı örneklerde saptanan oranların oldukça yüksek olduğu açıklandı.

Araştırmaya göre incelenen ürünlerden 23’ünden günde 30 gram yiyen bir yetişkin, kurşun ve kadmiyumdan en az birini zararlı seviyede tüketmiş oluyor. Diğer yandan, gıda mühendisi akademisyen Bülent Şık, çikolatalara yönelik bir araştırma yürüttüğünü ve ülkemizde satılan yüzde 60 oranında kakao içeren bir bitter çikolatayı incelediğinde, çok yüksek düzeyde kurşun, arsenik ve kadmiyum saptadığını açıkladı. Yani tehdit sadece ABD ile sınırlı değil. Hatta sadece çikolatayla da sınırlı kalmıyor. Kakaonun kullanıldığı tüm gıda ürünlerinde -evde yapılanlar da dâhil- ağır metal riskiyle karşı karşıyayız. ABD’deki çalışmanın dikkatleri çeken yanı; ürünlerdeki kakao oranı arttıkça, ağır metal konsantrasyonun da artması. Çünkü sorun, kakaonun yetiştirildiği bölgeden kaynaklanıyor. Kakaonun geldiği bölgedeki ağır metal kirliliği, önünde sonunda ürüne de yansıyor. Maalesef endüstriyel kirlilik şişedeki cin gibi. Bir kez çıktı mı geri dönüşü olmuyor. Hatta araştırma, “organik” etiketiyle satılan birçok çikolatanın bile kurşun ve kadmiyum oranının diğerlerine oranla daha yüksek olduğunu gösteriyor.

LİMİT DEĞERLERİN ÜZERİNDE KURŞUN

Tabii ağır metaller söz konusu olduğunda tek tehlike, çikolata değil. Mesela, “daha az kurşun ve kadmiyum içerir”diye düşük kakaolu çikolata aldığımızda da bu kez, süt ya da fındıktaki ağır metal riskiyle karşı karşıyayız. Zira, Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki sütlere yönelik yapılan ve sütte limit değerlerin üzerinde kurşun saptandığını gösteren birçok çalışma var. Keza fındık için de aynı durum söz konusu. Mesela Trabzon’daki bir fındık bahçesinden alınan örnekte, fındık içinin limit değerden 66 kat yüksek kurşun içerdiği saptanmış. Ve bu çalışmalar, karayoluna yakın bölgedeki tarım ürünlerinde özellikle kurşun konsantrasyonunun yüksekliğine işaret ediyor. Zaten büyükşehirlerde trafiğin yoğun olduğu alanlarda nefes almak bile, ciddi oranda kurşun maruziyeti sebebi. Bir de buna gıda ile maruziyet eklendiğinde tehlike daha da artıyor.

Ve o tehlike oldukça ciddi. Çünkü zehirli ağır metaller; sinirlere ve kemiklere zarar veriyor, önemli enzim gruplarının fonksiyonlarını bloke ediyor ve kansere neden oluyor. Özellikle kuşun, başta çocuklar olmak üzere halk sağlığı açısından endişe yaratan bir ağır metal. Kurşunun vücuttaki ana hedefi, sinir sistemi. Vücutta biriktikçe zekâ geriliği, duyu ve motor sinir iletim hızında yavaşlama, saldırgan ve anti sosyal davranışlar, hafıza kaybı, öğrenme sorunları gibi nörolojik hasarlara neden oluyor. Maalesef birikim de nesilden nesile sürüyor çünkü, annenin maruz kaldığı kurşun, bebeğe sirayet ediyor.

Kurşun kirliliğine yönelik en hassas grupta yer alan çocuklarımızı koruyabilmek için ağır metal risklerinden olabildiğince uzak durmamız gerekiyor. Tabii çikolata araştırmaları, bunun ne derece zor olduğunun kanıtı niteliğinde. Gıdadan kozmetiğe, içme suyundan pişirme tencereleri ve oyuncaklara varana kadar her yanımız, ağır metal tehdidiyle sarılmış halde. Böyle bir ortamda herhangi bir gıdadan kaçınmaktan ziyade, denetim ve analizlerin artırılması için kamuoyu oluşturmak daha akılcı bir yol gibi görünüyor.

Editör: Seren Bülbül