Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart'ta gerçekleşecek olan Mahalli İdareler ve Yerel Yönetimler seçimlerinde, İstanbul ilçelerinin belediye başkan adaylarını tanıttı.

1-013.jpg

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Murat Kurum'un adaylığı 7 Ocak'taki toplantıda duyurmuştu. 18 Ocak'ta da Ankara ve İzmir dahil bütün büyükşehir ve il belediye başkan adaylarının tanımı tamamlanmıştı.

İşte AK Parti'nin İstanbul ilçelerinin belediye başkan adayları:

  • Adalar - Uğur Sina Şen
  • Arnavutköy - Mustafa Candaroğlu
  • Ataşehir - Mustafa Naim Yağcı
  • Avcılar - Abdullah Küçükoğlu
  • Bağcılar - Abdullah Özdemir
  • Bahçelievler - Hakan Bahadır
  • Bakırköy - Ali Talip Özdemir
  • Başakşehir - Yasin Kartoğlu
  • Bayrampaşa - İlknur Kovaç Bayraktar
  • Beşiktaş - Serkan Toper (MHP)
  • Beykoz - Murat Aydın
  • Beylikdüzü - Mustafa Günaydın
  • Beyoğlu - Haydar Ali Yıldız
  • Büyükçekmece - Recep Erol
  • Çatalca - Mesut Üner
  • Çekmeköy - Ahmet Poyraz
  • Esenler - Tevfik Göksu
  • Esenyurt - Hamit Öncü
  • Eyüpsultan - Deniz Köken
  • Fatih - Mehmet Ergün Turan
  • Gaziosmanpaşa - Hasan Tahsin Usta
  • Güngören - Bünyamin Demir
  • Kadıköy - Veli Arslan
  • Kağıthane - Mevlüt Öztekin
  • Kartal - Hüseyin Karakaya
  • Küçükçekmece - Aziz Yeniyay
  • Maltepe - Kadem Ekşi
  • Pendik - Ahmet Cin
  • Sancaktepe - Seyma Döğücü
  • Sarıyer - Hüseyin Coşkun
  • Silivri - Volkan Yılmaz (MHP)
  • Sultanbeyli - Ali Tombaş
  • Sultangazi - Abdurrahman Dursun
  • Şile - İlhan Ocaklı
  • Şişli - Gökhan Yüksel
  • Tuzla - Şadi Yazıcı
  • Ümraniye - İsmet Yıldırım
  • Üsküdar - Hilmi Türkmen
  • Zeytinburnu - Ömer Arısoy

'HALİÇ'İ NE ZAMAN BİZ TEMİZLEMEYE BAŞLADIK O ZAMAN HALİÇ OLDU'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cümlelerinin satırbaşları şu şekilde:

Sevgili İstanbullular, değerli dava ve yol arkadaşların... Sizleri en kalbi duygularımla muhabbetle selamlıyorum. AK Partimizi 31 Mart'ta temsil edecek adaylarımızı milletimize tanıtıyoruz.

Amacımız ilçe adaylarını en kısa sürede tamamlamaktır. Seçimlere 70 gün kaldı. Biz milleti sandıktan sandığa hatırlayan bir parti hiçbir zaman olmadık. Biz milletimizle gönül gönüle bağı olan bir partiyi. Muhabbet saflarını sıklaştırmanın bunun vesilesi olarak görüyoruz. Söz konusu İstanbul olduğunda bir başka anlam taşıyor. Başka türlü kucaklamak mümkün değildi.

16 milyona aşkın insanı sevmenin değerini veren bir yapı düşünün. İşte biz böyle seviyoruz. Tarihte her medeniyetin, her devletin hayalini süsleyen şehrin değeri dünya malının tamamına değişilmez.

Çöp, çukur, çamur... İstanbul 1994'te buydu. Haliç'e yaklaşılamıyordu. Ben Kasımpaşalıyım... Haliç'in kenarında doğdum, büyüdüm. Haliç'le beraber yaşadım. Bu Haliç'i ne zaman biz temizlemeye başladık o zaman Haliç oldu.

2-005.jpg

Bunu şu andakiler yapar mıydı? Yapabilir miydi? Ama bunu Murat Kurum yapar, yapabilir... Biz temel üzerine temel mücadelesi verdik. İstanbul'da bu yarışı biz verdik. İstanbul'un temsil ettiği tarihi ve kültürel değerlere asla yakışmayan görüntüyü kaldırmak için ekiplerimizi kurduk, imkanlarımızı seferber ettik.

İşte burada, hemen Kağıthane'de bunlar temel atmama merasimi yapıyor. Biz ise temel üstüne temel atma mücadelesi verdik. Suyu akmayan, sokaklarını pislik götüren, çevresini gecekonduların kuşattığı, çöplüklerin patladığı İstanbul bizi üzmekle kalmadı üstlendiğimiz sorumluluğu da ağırlaştırdı. Kolları sıvayıp ekiplerimizi kurduk ve imkanları seferber ettik.

Bahanelerin arkasına saklanmak yerine İstanbul'un derdine derman olmaya odaklandık. Kısa sürede sorunların hemen hepsini hal yoluna koyduk. 5 yılda İstanbul o eski günlerini hatırlatan ihmallere şahit oldu. Neredeyse çeyrek asırlık irtifa kaybı yaşadı. 2019'da İstanbul'u devralanlar işe icraatla değil, temel atmama töreni ile başladılar. Atmadıkları temel, Silahtarağa arıtma tesisi idi. Arıtma yapılmayan sular Haliç'e boca edilince burası yeniden ölmeye, kararmaya, kokmaya başladı. 94'ten beri yürüttüğümüz beri yaptığımız çalışmaların parçasıydı Haliç. Dikey bahçeleri yok ederek bunu devam ettirdiler.

Bahanelerin arkasına saklanmak yerine İstanbullunun derdine derman, yaralarına merhem olmaya odaklandık. Karşılaştığımız tüm engellere rağmen hamdolsun kısa sürede İstanbul'un temel sorunlarının hemen hepsini hal yoluna koyduk. Ancak yapmak zor, yıkmak çok kolaydık. Maalesef son 5 yılda İstanbul yeniden o eski günlerini hatırlatan ihmallere maruz kaldı. Tüm dünyanın göz bebeği olan bu güzel şehir 5 yıl gibi çok kısa sürede neredeyse çeyrek asırlık irtifa kaybı yaşadı. Hatırlarsanız 2019'da İstanbul'un yönetimini devralanlar işe programla, projeyle, icraatla, tuğla üstüne tuğla koyarak değil az önce de söyledim temel atmama töreni ile başladılar. Atmadıkları temel, Silahtarağa arıtma tesisi projesi idi. Peki sonra ne oldu? Arıtma yapılmayan sular Haliç'e boca edilince burası yeniden ölmeye, kararmaya, kokmaya başladı. Halbuki Silahtarağa projesi İstanbul'un altınboynuzu Haliç'i temizlemek için 1994 yılından beri yürüttüğümüz çalışmaların kritik bir parçasıydı. Hatalarından ders çıkarmak yerine vizyonsuzluklarını İstanbul'un yol kenarlarını süsleyen güzelim dikey bahçeleri yok ederek devam ettirdiler. Şimdi aynı zihniyet poşet göndermesi ile yeniden arzı endam ediyor.

Murat Kurum'un hayati projelerini hafife alıyorlar. Bunların poşet kullanımı neden sınırlandırılır, elektrikli araç niçin teşvik edilir, yeşil alanlar niçin artırılır, iklim değişikliğiyle mücadeleye niçin bu kadar önem verilir? Bilim insanlarının her gün ikaz ettiği deprem tehdidine karşı üzerine düzen hiçbir görevini yerine getirmeyip dalga konusu yapabiliyorlar. Böyle bir meselede avmazlık yapanların nasıl bir hassasiyeti olabilir?

'İSTANBUL, BECERİKSİZLİKLERİ HAK ETMİYOR'

İstanbul bu zulmü hak etmiyor. İstanbul, beceriksizlikleri hak etmiyor.

31 Mart'ta fetret devri son bulacak, şahlanış devri başlayacak. İstanbul tekrar gerçek belediyecilikle buluşacak. İşte sizler de görüyorsunuz... En küçük aykırı bir ses duyduklarında karşılarındakinin gırtlağına sarılmaya bayılıyorlar.

İnşallah 31 Mart'ta bu bekleyiş nihayete erecek ve İstanbul tekrar gerçek belediyecilikle buluşacak. İşte sizler de görüyorsunuz kendileri çalıp kendileri oynamaya alışkın olanlar en küçük bir aykırı ses duyduklarında hemen karşılarındakinin gırtlağına sarılmaya başlıyor. Büyükçekmece'de yaşlı bir teyzeye vurdular ve bir de o teyzenin gırtlağına sarıldılar. CHP bu, bunlar ancak bu tür işte gelip basın mensubunu yere yatırırlar, basın mensubunu dövmeye kalkarlar. Hani bunlar basına saygılıydılar? Var mı böyle bir şey? Gırtlağına sarıldığınız bu millet size cevabını seçim günü sandıkta verecektir. Galiz küfürler savurduğunuz kadınlarımız 31 Mart günü sandık önlerine geldiğinde size ettiğiniz hakaretlerin hesabını soracaktır. Hep kadın hakları diyeceksiniz, hem de milletin ortasında yaşlı bir kadına saldıran edepsizlere hiçbir tepki göstermeyeceksiniz. Hem basın özgürlüğünden dem vuracaksınız, hem de görevini yapmaya çalışan gazetecileri militanlarınıza linç ettireceksiniz. Bunun adı sadece iki yüzlülük değil, aynı zamanda faşizmdir, despotizmdir. CHP bölücü örgütün uzantılarıyla teşviki mesaisini artırdıkça şiddete daha meyilli hale gelmiştir.

'BİZ DOĞRU OLURSAK EĞRİ OLAN ZATEN BELASINI BULACAKTIR'

Bu vesileyle buradan tüm İstanbul teşkilatlarımıza, Türkiye'nin 81 vilayetindeki tüm teşkilatlarımıza seslenmek istiyorum. Kendi yönetimimizdeki belediyelerde tekrar göreve talip olurken de, muhalefetin elindeki yerleri gerçek belediyecilikle tanıştırmak isterken de bize düşen görev şudur; İşimizi her zaman ve her yerde düzgün bir şekilde yapmaktır. Programlarımızla, projelerimizle, icraatımızla göz doldurmaktır. İnsani ve ahlaki duruşumuzla tevazumuzla, samimiyetimizle milletimizin kalbini kazanmaktır. Gece gündüz çalışarak hiçbir hususta ve hiçbir alanda boşluk bırakmamaktır. Şayet biz düzgün çalışır, mesuliyetimizin hakkını verirsek, şayet biz hizmetine talip olduğumuz insanların gönlüne girersek, şayet biz polemikle nefes harcamayıp milletimizle ufukumu artırırsak yani biz doğru olursak eğri zaten belasını bulacaktır.

'HEDEFTE TÜRKİYE VAR'

Biz İstanbul başta olmak üzere dünyanın ve bölgesinin en kıymetli, en stratejik coğrafyalarından birini kendisine vatan eylemiş bir milletiz. Rabbimizin bize lütfu olarak ecdadın kanı ve canı pahasına vatandaşları olarak bize emanet ettiği bu topraklar üzerinde yaşamanın elbette bir bedeli var. Milletçe bu bedeli bin yıldır her gün ödedik, ödüyoruz. Bugün de gerek dışarıda, gerek içeride maruz kaldığımız saldırıların önümüze kurulan tuzakların, ayağımıza takılan çelmelerin sebebi yine aynıdır. Maksat bu milleti yıldırmak, bu devleti zayıflatmak, bu ülkeyi üzerinde her türlü ameliyatın yapılabileceği kıvama getirmektir. Dikkat ederseniz uzunca bir süredir Türkiye hedef ülkedir. Asırlarca sürdürdükleri sömürge düzeninden elde ettikleri kazancı tehlikede görenlerin hedefinde Türkiye vardır. Emperyalist emellerle kurdukları ve sadece kendi güvenliklerine hizmet eden düzeni korumak isteyenlerin hedefine erişememek için Türkiye hedefimizi engellemeye çalışıyorlar. Mazlumlar adına yükselen sesimizin uyandırdığı zihinlerden ve gönüllerden korkanların hedefinde Türkiye var.

Kendi toplumlarını envai çeşit sinsi yöntemle baskı altında tutarak sürdürdükleri iktidarlarını tehlikede görenlerin hedefinde Türkiye var. Ülkemizi hedef alanlar içeride kendilerine ortaklar buluyor. Güney sınırlarımız boyunca bir teröristan kurarak bizi tecrit etmek isteyenlerin en önemli aracı bölücü terör örgütüdür. Bu örgütün ülke içindeki siyasi veya sivil görünümlü uzantıları da aynı amaca hizmet ediyor. Asıl üzüntü verici taraf ülkemizin ikinci büyük partisi durumundaki CHP'nin bu kirli oyunda kendisine biçilen role razı olmasıdır.

'DENİZ BAYKALI TAKDİR EDERDİK'

Maalesef CHP yönetiminde giderek düşen bir seviye var. Bizim dönemimizde bu partide tam iki kez genel başkan değişti. Ama siyasi kalite ve kalibre noktasında her seferinde gelen gideni arattı. Rahmetli Deniz Baykal ile pek çok konuda anlaşamazdık ama siyasi birikimini takdir ederdik. Bay Kemal ile çok kavgamız oldu ama onun da kendine göre bir tarzı, üslubu ve tarzı vardı. CHP'nin mevcut genel başkanı Özgür efendi ise daha başlamadan listenin en altına yuvarlanmayı başardı. Geçmişte SHP, bölücü örgütün güdümündeki partiyi Meclis'e ilk kez taşımanın vebali ile tarihe gömülüp gitti. Esasen CHP uzunca bir süredir bölücü bir örgütün güdümündeki parti ile el altından zaten iş birliği yapıyordu. Ancak hiç değilse bu iş birliğinden mahcubiyet duyuyorlar, yapılan pazarlıkları gizli saklı tutmaya çalışıyorlardı. Özgür efendinin CHP'si ise bölücü örgütün aparatlığına devam eden, dolayısıyla siyasi meşruiyeti tartışmalı DEM Parti ile adeta bütünleşmiş durumdadır. Koltuğunu muhtaç olduğu birilerinin siyasi ihtirasına zemin hazırlamak için yapılan bu iş birliği ile her iki parti de kendi ayaklarına birer utanç prangası vurmaktadır."