“Sokağa çıkma yasağı” kavramını ilk kez 12 Eylül 1980 darbesinde 10 yaşındayken duymuştuk.

Daha doğrusu tanışmıştık.

Henüz Merinos İlkokulu’nda 4. sınıf öğrencisiyken duyup yaşadığımız ve o zamanlarda çok da anlam veremediğimiz sokağa çıkma yasağı, ilk’lerimizden biri olmuştu.

Hatırlıyoruz da;

Altıparmak’taki evimizin önünde sokağa çıkar ama bir askeri jip gördüğümüzde hemen evlere kaçardık.

Çünkü öyle tembihlemişlerdi bizi evden.

Bir de tam yasak vardı.

Fabrikalar durmuş, işyerleri kapanmış, sokaklarda bugünkü gibi bir sürü kişi dolaşmıyor, dolaşamıyordu.

Sadece fırına ve bakkala gidilebiliyordu temel ihtiyaç malzemeleri için.

O da belirli bir saatte.

Öyle;

“Köpeği gezdirme”, “Kızılay’a kan vermeye gitme”, “Dişçi randevusu”, “Parka gitme”, “atm’ye gitme” gibi bahanelerde yoktu o dönemde.

Ne tam kapanma, ne kısmi kapanmaydı yaşananlar.

Adı, resmen sokağa çıkma yasağıydı.

Günümüzde ise;
İnsanlığın kabusu haline gelen şu covid-19 belası yüzünden, 40 yıl sonra benzer durumları yaşıyoruz.

Perşembe akşamından itibaren de 17 gün ve 10 saatlik sokağa çıkma yasağını yaşayacağız bu kez.

Gerçi;

İyimser davranmak gerekirse, 40 yıl öncesi şartlara göre öyle sert bir yasak olmayacak.

Tek sorun, süre.

Bu kadar uzun bir zaman nasıl geçecek, bunu hep birlikte göreceğiz.

Zaten;
İki gündür Bursa’da yaşananlara da o yüzden biraz şaşırıyoruz açıkçası.

Sanki tüm bir sivil seferberlik yaşanıyor Bursa’da.

İnsanlar şaşırmış durumda.

Trafik iki gündür kilit vaziyette.

İnsanlar haldır haldır alışveriş yapıyor.

İnanılacak gibi değil ama özellikle kadın kuaförleri, en iyi zamanlarını yaşıyorlar, kuaförler müşteri kaynıyor.

Evde, yapılı saçın mutlaka bir nedeni vardır diye düşünüyoruz.

Dahası;

Bursa’da iki gündür çiçekçiler ve kuşçular bayram ediyor.

Bunu da anlamak zor ama evlerine çiçek alıp çiçek bakımıyla zaman geçirmek isteyenlerin sayısı inanılmaz fazla.

Keza;
Muhabbet kuşu satışlarında da patlama yaşanıyor iki gündür.

Muhtemelen, yalnızlığın ve can sıkıntısının, bu dostlarla giderilmesi düşünülüyor.

Terminal ise eski bayram önceleri gibi.

Herkes bir yerlere gitmenin ve bilet bulabilmenin telaşında.

Bursa yavaş yavaş boşalıyor.

Banka önleri de aynı şekilde kuyruklardan ibaret.

Para çekenler, para gönderenler atm’lerin önünde ciddi yoğunluk oluşturuyor.

Kasaplar ise adeta et yetiştiremiyor insanlara.

Yanı sıra;
Marketlerde de inanılmaz alışverişler yapılıyor.

Özellikle yazlıklarına gidenler, tuvalet kağıdından, gıda maddelerine değin muazzam alışverişler yapıyorlar.

Haliyle şaşırıyoruz görünce bu tabloları.

Çünkü;
Yarından itibaren yaşayacaklarımız, 40 yıl önceki gibi değil.

Gündüz, marketler, bakkallar, fırınlar açık olacak.

Bu kadar paniğe ve gıda stoğuna gerek var mı, doğrusu bilemiyoruz.

Biraz tartışmalı bir konu ama galiba tek haklı olanlar “akşamcılar”

17 gün süresince içki satışı olmayacağı için, haklı olarak koli koli içki satılıyor marketlerde, tekel bayilerinde.

Bu nedenle bir tek bu gruba hak vermek gerekiyor.

Dedik ya adeta sivil seferberlik yaşanıyor kentte.

Ama gereksiz bir telaş yaşanıyor.

Bir de;
Söylemeden geçemeyeceğiz.

Dün de ifade ettiğimiz gibi, bu kadar uzun bir kapanma, belediyeler için büyük avantaj.

Özellikle yol, asfalt, yama ve çizgi çalışmaları için.

Ne var ki;

İki gündür sıkıntılı bir durum yaşanıyor Şehir Hastanesi önündeki otoyolun Mudanya Kavşağı’nda.

Kamu-özel sektör ortaklığındaki Otoyol AŞ, trafik bu kadar keşmekeş durumdayken iki gündür derz bakım-onarım çalışması yapıyor.

Bu nedenle de şerit daraltılıyor.

Yahu Allah aşkına, 17 günlük kapanma süresi çuvala mı girdi de, insanlar haldır haldır çılgınlar gibi sağa sola koşuştururken, eziyet çekerken, bekletilemez miydi bu çalışma?

Bursa’nın 40 yıllık ‘terminal’ine bile hiçbir Bursalı’nın kullanmadığı bir kelime olan ‘otogar’ tabelası asan karayolları-özel sektör şirketi, bu kadar mı yabancı olur iş yaptığı şehire?