Ne yazık ki;
Bursa’nın yıllardır kanayan bir yarası Nilüfer.

Hani şu;
Bizim de gayet net hatırladığımız, bir dönem içinde yüzülen, serinlenen ve hatta balık tutulan Nilüfer deresi.

Bu dere;

Uludağ’ın güneyinden Aras Şelalesi’nden doğuyor.

Önce;
Nilüfer ve Doğancı Barajları’nı dolduruyor ardından da Bursa ovasını geçerek yaklaşık 200 kilometre sonrasında da Marmara Denizi’ne dökülüyor.

Böylesine güçlü bu suya;

Yine Uludağ’dan doğan Değirmendere, Yaylacıkdere, Gökdere, Sultaniye, Ayvalıdere, Kaplıkaya, Hasanağa, Panayır, Cilimboz, Kurtkaya ve Deliçay dereleri de katılıyor.

Yani;
Böylesine önemli bir su yatağı Nilüfer, Bursa için.

Ne var ki;
Nilüfer, görmezden geline geline elbirliği ile adeta öldürüldü!

İçinde artık ne balık türleri yaşıyor, ne kurbağa, ne kaplumbağa, ne yılan türleri, ne de su bitkileri.

Bir dönem;

50’şer kiloluk yayın balıklarının tutulduğu bu derede yaşam sıfıra indi, çünkü bu kilometrelerce yaşam kaynağından artık su değil, kimyasal atık akıyor.

Kapkara bir kimyasal akıyor kilometrelerce.

Kokuyor, zaman zaman da kimyasallar fokur fokur kaynıyor.

Daha da kötüsü;

Bursa’nın tarım alanları, işte bu su görünümlü kimyasal atıklarla sulanıyor her gün.

Yetişen ürünleri de Bursalılar yiyor!

Bu ürünlerden de potansiyel kanser hastaları çıkıyor her geçen gün.

DOĞADER’in karadan ve havadan çekip yayınladığı görüntüleri izleyince bir kez daha şaşırdık, nutkumuz tutuldu.

Resmen zehir akıyor dere!

Ve hala da sanayi kuruluşlarından, boyahanelerden zehir boşaltılıyor.

Kimse denetimden bahsetmesin.

Adamakıllı bir denetim olsa böyle mi akar bu dere hala?

Belli ki;

Sanayi kuruluşları, pahalı olduğu için çoğu zaman arıtmalarını çalıştırmıyor, bazılarının da arıtmaları bulunmuyor.

Yoksa bu zehir nereden geliyor hala?

Konu o kadar hazin, bu görmezden gelme o kadar acı ki, Bursa’da doğanın bu çığlığı Ankara’da TBMM’de bile dilleniyor sık sık artık.

Milletvekilleri, bırakın kürsüden konuşmayı, yetkilileri harekete geçirmeye davet etmeyi, Meclis Araştırması açılması için bile girişimde bulunuyorlar artık.

Fakat ne ilginçtir;
Gazetelerde, dijital medya organlarında, ulusal televizyonlarda bile bu rezalet görüntüler çarşaf çarşaf yayınlanmasına ve de sanayi kuruluşlarının atıklarına adeta suçüstü yapılmasına rağmen, kent yönetiminden ses soluk çıkmıyor.

Bu kadar mı görmezden gelinir yaşananlara?
Bu kadar mı sessiz kalınır?

Sormak gerekmez mi, pislikten artık kokan, denetimsizlikten adeta kimyasal atık deresine dönüşen, çevrecilerin ve siyasilerin sık sık gündeme getirdiği bu rezaletle ilgili Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ne tür işlemler, ne tür uygulamalar, ne tür yaptırımlar, ne tür cezai işlemler uygulamış veya uyguluyordur?

Uyguluyorsa neden yeterli olmuyor da, hala su yerine kimyasal atık akmaktadır Bursa’nın en önemli su yatağından?

Basına yapılan tek açıklama;

Sadece “5 Haziran Dünya Çevre Günü”nde çelenk koyma töreninden mi ibarettir?

Kimlere, hangi sanayi kuruluşlarına ne işlem yapılmıştır, kesilen cezalara rağmen hala bu zehir akıyorsa, “paranı ver akıt” modeline mi geçilmiştir yoksa?

Nilüfer’in öldürülmesinin cezai bir karşılığı için ne tür girişimlerde bulunulmuştur?

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün bu yöndeki çalışmaları kamuoyu ile neden paylaşılmamaktadır, siyasilerin TBMM’ye kadar bu konuyu taşımalarına, yardım istemelerine, çevrecilerin adeta yalvarmalarına, Bursa’daki bu rezaletin görüntülerinin ulusal medyada bile yer almasına rağmen Bursa Valiliği, sözlü veya yazılı olarak kamuoyunu neden bilgilendirmemekte, her gün artan akıllardaki soru işaretlerini sonlandırmamaktadır?

Yok eğer;

Denetimler düzenli yapılıyorsa, diyelim ki ardı ardına cezalar kesiliyorsa, peki o zaman bu hala hala şarıl şarıl boşaltılan kimyasal atıklar hala nereden gelmektedir, kimse araştırmamakta mıdır?

Hangi firmalara (yapıldıysa) ne zamanlarda kadar idari işlem yapılmıştır, çevrenin kasten kirletilmesinin cezai bir sonucu hiç olmamış mıdır?

Gazetelerde, televizyonlarda yayınlanan bu haberleri Valilik’in basın birimi, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün yönetimi görmemekte midir?

Daha önce de konusu geçmişti Bursa’daki çevre katliamlarına dair.

Bursa’da göz göre yaşanan bu çevre cinayeti, gelişmiş ülkelerde olsa ortalık ayağa kalkar, sonrasında suçluları afişe edilir ve çevre suçu işlediği için muhatapları en ağır cezaya çarptırılırdı.

Bu ve benzeri pek çok soru var ancak özellikle muhalefet partileri bazen boşuna söylemiyor “şehrin sahibi yok” diye.

Bursa’nın tarım alanları her Allah’ın günü kimyasallarla sulanıyor, armudundan şeftalisine, biberinden domatesine değin pek çok ürün bu zehirli sularla yetişiyor, sonrasında soframıza geliyor, çoğumuz kanserle burun buruna kalıyor ama bunun bir açıklaması yapılamıyor?

Bursa bu anlamda gerçekten iyi yönetilmiyor.