Salı sabahı erken saatte İstanbul’daydık.

BTSO Başkanı İbrahim Burkay’ın davetiyle İstanbul Fuar Merkezi’nde BTSO’nun iştiraki KFA Fuarcılık tarafından düzenlenen Hometex Ev Tekstili Fuarı’na gittik.

Dönüşte de;

Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’ni canlı olarak cep telefonumuzdan izledik.

Başkan Mustafa Bozbey;

Bir ara hem Bursa’nın ana sorunlarından biri olan Nilüfer Çayı’na, hem de bir iç deniz olan Marmara Denizi’ndeki kirlenmeye dikkat çekti.

Aynı zamanda Marmara Belediyeler Birliği Başkanı da olan Bozbey, ilginç bir istatistik verdi Marmara ile ilgili.

Elindeki rapora göre;
Bu koca denizin, yüzde 60’ının insan atıkları ile yüzde 40’ının da sanayi atıkları ile kirlendiğini ve böyle giderse denizin öleceğini, bunun için çalışma yürüttüklerini ve buna Marmara’ya kıyısı olan tüm belediyelerin uyacağını anlattı.

Marmara’ya;
Bursa’dan da büyük bir kirlilik gidiyor.

Çoğu da sanayi atıkları.

Herkesin bildiği gibi;

Uludağ’dan tertemiz doğan ve Doğancı Barajı aracılığıyla Bursa’nın hem su ihtiyacını karşılayan hem de tarım topraklarını sulayan 103 kilometre uzunluğundaki Nilüfer Çayı, yıllardır zehir akıyor.

Sebebi de;
Sanayi kuruluşlarının atıkları.

Bu çay, yaz aylarında adeta bir atık kanalı oluyor.

Belki hatırlanacaktır;
31 Mart seçimi öncesinde Nilüfer Çayı ile ilgili Yeniden Refah’ın Büyükşehir adayı Sedat Yalçın’ın çok yerinde bir projesi vardı.

Yalçın;

Nilüfer Çayı’nda, fabrika atıklarının 3 metre çapında ve 70 kilometre uzunluğunda segment tünel içinde toplanmasını planladıklarını, böylece çayın doğal debisine döneceğini anlatmıştı.

Bu projeyi de;
Seçilmesi halinde Dünya Bankası kaynaklarıyla, mevcut OSB’ler ve DSİ ile birlikte gerçekleştireceklerini açıklamıştı.

Şu bir gerçek.

Nilüfer Çayı, arıtma yapmayan ve denetlenmeyen yüzlerce fabrika tarafından yıllardır kirletiliyor.

Bursa’nın verimli toprakları da bu zehir akan sudan besleniyor, yüzbinlerce Bursalı da yıllardır potansiyel kanser hastası olarak duruyor.

Ancak, sorun çözülemiyor.

Anlayış farkı çünkü.

Bu sabah;

BUSİAD’ın Başkanı Buğra Küçükkayalar’ın “sanayi, tarım ve turizm” eylem planının bir sunumu vardı.

Orada anlamakta güçlük çektiğimiz bir durum oldu.

Bir komite üyesi;

Nilüfer Çayı’nın sanayiciler tarafından zehir deresi haline dönüştürülmesini o kadar hafife aldı ki, “Evlerimizde kullandığımız kimyasallarla, çaya verilen sanayi atıkları neredeyse eşdeğer” dedi.

Açıkçası;
Şehrin içinden zehir akıtan sanayi kuruluşlarını böylesine bir örnekle neredeyse masumane hale getirmek fazlasıyla yanlıştı.

Hatırlıyoruz da;

Büyükşehir’in eski başkanı Alinur Aktaş, bir Dünya Çevre Günü’nde sinirlerine hakim olamamış ve konudan uzaklaşarak “Yine herkesin Nilüfer Çayı duygusu depreşti. 30 bin metreküp kapasitesi olan Nilüfer Çayı’na 600 bin metreküplük deşarj iznini vakti zamanında ben vermedim” demişti.

Yakın zamanda;
Bursa Valisi Mahmut Demirtaş da, Nilüfer Çayı’nın Samanlı’dan geçen bölümünde incelemelerde bulunmuş ve heyecan yaratmıştı ancak sonrasında bir adım gelmemişti.

Keza;

Aynı girişimde, Bursa’dan Aydın’a gönderilen Vali Canbolat da bulunmuş ancak kalıcı kararlar alınamadığı için Bursa’nın zehir akan bu çayında hiçbir değişiklik olmamıştı.

Bunun için güçlü bir irade gerekiyor.

Herkes yıllardır konuşuyor ama işin içine siyaset ve bürokrasi girince adım atılmıyor, olan kent insanına oluyor.

Bu yönde;

“Nilüfer Çayı temiz akmalı, insanlar suyunda balık tutup, kenarında piknik yapmalı” diyen Büyükşehir’in yeni başkanı Mustafa Bozbey’i, Bursalılar’ın sağlığını ciddi tehdit eden böylesine büyük bir tehlikeye karşı artık son bir şans olarak görüyoruz ki, çözülecek meseleler arasında bu konunun da bulunduğunu biliyoruz.