Binlerce yıllık kökleriyle bu toprakların yaşayan hafızası, insanlık tarihine tanıklık etmiş sessiz şahitler. Kimi 200, kimi 300, kimi ise belki de 500 yaşında. Anadolu’nun bereketine gömülmüş, nice devletlerin, medeniyetlerin gölgesinde dal vermiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında köylünün sofrasına umut olmuş bu ağaçlar, aslında sadece tarımsal bir varlık değil; aynı zamanda kültürümüzün, inancımızın ve kimliğimizin ayrılmaz parçasıdır. Kuran-ı Kerim’de üzerine yemin edilen, efsanelere konu olan, ölümsüzlüğün simgesi sayılan zeytin ağacı, insanlığın en kadim dostlarından biridir.

Screenshot 4-813

İşte tam da bu noktada Marmarabirlik’in geçtiğimiz günlerde düzenlediği “Yeni Döneme Güvenli Adım” başlıklı toplantıda dile getirilen bir öneri, aslında sıradan bir fikir değil; geleceğe yön verecek, hem ekonomik hem kültürel hem de stratejik bir vizyonun habercisiydi.

Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yıldız, ilk kez gazetecilerle buluştuğu bu toplantıda, anıt zeytin ağaçlarının ürünlerinin ayrı bir kimlikle pazarlanmasına yönelik bir öneri sundu. Belki birçok basın mensubunun gözünden kaçtı, belki de gündemin diğer başlıkları arasında arka planda kaldı. Oysa bu teklif, üzerinde ısrarla durulması gereken, Türkiye’nin zeytincilikte yeni bir döneme adım atmasını sağlayacak tarihi bir çağrı niteliği taşıyor.

Screenshot 2-1215

Ali Yıldız’ın önerisi, anıt ağaçlardan elde edilen zeytin, zeytinyağı ve zeytin ezmesinin özel bir ambalajla, üzerinde “200 yıllık”, “300 yıllık” ağaçların ürünü olduğuna dair ibarelerle piyasaya sunulmasıydı. İlk bakışta basit bir pazarlama fikri gibi görünebilir. Ama aslında bu teklifin arkasında üç temel boyut var: **kültürel mirasın korunması, üreticiye katma değer sağlanması ve uluslararası pazarlarda farklılaşma.**

Şöyle hayal edin: Bir süpermarket rafında, sıradan zeytinyağı şişelerinin arasında, özenle tasarlanmış, şık bir cam şişe dikkat çekiyor. Etiketinde şu cümle yazıyor: “Bu zeytinyağı, Orhangazi’nin üç asırlık anıt zeytin ağaçlarının meyvesinden elde edilmiştir.” O anda tüketicinin gözünde bu ürün, artık yalnızca yemeklik bir yağ değil; geçmişten bugüne taşınmış bir miras, doğanın ve tarihin hediyesi haline gelir. Bu algı, sıradan bir gıda tüketiminin ötesine geçerek kültürel bir deneyime dönüşür.

Screenshot 3-1022

Zeytinyağı sektöründe İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın başarısının sırrı sadece üretim miktarları değildir. Bu ülkeler, asırlık zeytinliklerden elde ettikleri ürünleri “özel seri” adı altında şişeleyip, hikâyesini anlatarak dünyanın dört bir yanına satmaktadır. Etiketlerinde ağaçların yaşı, coğrafi konumu, hatta bazı durumlarda tek tek ağacın adı yazılıdır. Bir İtalyan üretici, 400 yıllık bir ağacın yağını 250 ml’lik şişelerde yüzlerce euroya satabilmektedir. Çünkü tüketici yalnızca yağa değil, o yağa eşlik eden “hikâyeye” para öder.

Türkiye’de de aynı model uygulanabilir. Orhangazi’nin, Edincik’in, Marmara Adasının, Bursa’nın Gemlik’in, İznik’in, Mudanya’nın yüzlerce yıllık anıt ağaçlarından elde edilecek zeytinlerin ayrı toplanıp, farklı işlenip, sınırlı sayıda piyasaya sunulması, ürünün değerini katbekat artırır. Böyle bir şişe zeytinyağı, market rafında diğerlerinden ayrışır; turistik bölgelerde hediyelik eşya olarak satılır; gurme restoranların menülerinde “özel yağ” olarak yer alır; yurt dışında ise koleksiyon değeri taşıyan bir ürün kimliği kazanır.

Burada en önemli unsur, ürünün etrafında doğru bir marka hikâyesi kurmaktır. Şişenin arkasında yalnızca besin değerleri değil, ağacın hikâyesi de yazmalıdır: “Bu zeytinler, Orhangazi’nin Keramet Köyü’nde 300 yıllık bir ağacın dallarından toplanmıştır. Her bir damla, üç yüzyıllık bir geleneğin hatırasını taşır.” Böyle bir anlatı, ürünü tüketiciyle duygusal bir bağa dönüştürür.

İşte tam bu nedenle Ali Yıldız’ın önerisi sıradan bir pazarlama stratejisi değil, Türkiye’nin zeytinciliğini katma değerli bir ürüne dönüştürme vizyonudur. Çünkü artık dünya pazarında “ne kadar ürettin” değil, “nasıl farklılaştın” sorusu sorulmaktadır. İspanya ve İtalya bu sorunun cevabını yıllardır “özel seri” ürünlerle veriyor. Türkiye’nin de, asırlık ağaçların bereketini markalaştırarak bu kulvara girmesi kaçınılmazdır.

Screenshot 1-1567

Yıldız’ın açıklamasında altını çizdiği bir diğer önemli nokta ise Bursa’daki belediyelerle yapılan görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamamasıydı. Oysa bu iş sadece Marmarabirlik’in değil, belediyelerin de sahiplenmesi gereken bir konudur. Çünkü anıt ağaç, bulunduğu kentin değeridir. Onun ürünlerini markalaştırmak, aynı zamanda turizme, tanıtıma ve yerel ekonomiye katkı sunmak demektir.

Bugün dünyada “gastronomi turizmi” kavramı giderek önem kazanıyor. İnsanlar yalnızca yemek yemek için değil, bir kültürü tanımak için yolculuk ediyor. İznik’in anıt zeytinlerinden elde edilen yağ, İznik’in, Gemlik’in, Orhangazi’nin yüzlerce yıllık ağaçlarının meyvesi, Mudanya’nın tarihi zeytinliklerinden çıkan ürünler, doğru bir stratejiyle hem Türkiye’nin tanıtımına hem de bölgesel kalkınmaya katkı sunabilir. Belediyelerin bu fırsatı görmezden gelmesi, gelecek nesiller adına da ciddi bir kayıptır.

Marmarabirlik Başkanı Ali Yıldız, toplantıda ihracat rakamlarını da paylaştı: Bu yıl 35 milyon dolarlık ihracat başarısı, kısa vadede 50 milyon dolarlık hedef ve uzun vadede 70 milyon dolarlık bir ihracat vizyonu. Bu rakamların yanında anıt ağaçlardan elde edilecek özel seri ürünler, markalaşma sürecinde adeta lokomotif görevi görebilir. Dünyanın dört bir yanında, özellikle Avrupa ve Uzak Doğu pazarlarında, “özel üretim” ve “kökeni belli” ürünlere yönelik talep hızla artıyor.

Bir Japon tüketicinin, üç yüzyıllık bir ağacın yağını sofraya koyarken hissettiği duygu, bir Fransız gurmenin “tarihi bir ağaçtan üretilmiştir” ibaresini okurken yaşadığı heyecan, yalnızca ekonomik değil; kültürel bir karşılık da bulur. İşte bu yüzden Marmarabirlik’in önerisi, Türkiye’nin zeytincilikte yeni bir marka değerine dönüşebilir.

Toplantının bir diğer gurur verici yanı ise Orhangazili Remzi Bayram’ın yönetim kurulunda yer almasıydı. Uzun yıllar sonra Orhangazi’den bir ismin Marmarabirlik yönetiminde söz sahibi olması, Orhangazili üreticiler açısından da umut verici bir gelişme. Çünkü bu tür stratejik konuların takibi, yerel temsilin güçlenmesiyle daha mümkün hale geliyor. Anıt ağaçların geleceği konusunda Orhangazi’nin de masada söz sahibi olması, bölge çiftçisinin çıkarlarının korunması açısından büyük önem taşıyor.

Marmarabirlik’in anıt zeytin ağaçları üzerine geliştirdiği bu öneri, sıradan bir fikir değildir. Bu vizyon, ekonomik kazancın ötesinde bir anlam taşır: Tarihe, kültüre ve ölümsüzlüğün sembolüne verilen değerin göstergesidir. Belediyeler bu öneriyi yeniden masaya yatırmalı, üretici birlikleri ve yerel aktörler bu vizyonu sahiplenmelidir. Çünkü bu yalnızca bugünün değil, yarının da meselesidir.

Ali Yıldız ve ekibine düşen görev, bu konunun gündemde tutulmasını sağlamak, kamuoyunun dikkatini çekmek ve projeyi ısrarla takip etmektir. Çünkü bu öneri hayata geçirildiğinde, Türkiye yalnızca zeytin ve zeytinyağı ihracatında değil, kültürel mirasını dünyaya tanıtma konusunda da yeni bir döneme adım atmış olacaktır.