Tarihte asıl yaşananlar;

Müfredat programlarında yer almadığı için…

Çoğumuz;
Geçmişte yaşananları, film ve dizilerden biliyoruz.

Daha düne kadar “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi, hemen herkesi televizyon başına geçirmişti de, o dönemde neler yaşandığını bu diziden öğrenmiştik hepimiz.

Osmanlı’nın kuruluşunu anlatan “Diriliş Ertuğrul” da böyle bir şeydi.

Pek çok kişiyi etkilediği gibi, asırlar öncesi yaşananları kısmen de olsa öğretmişti herkese.

Kara Murat” filmleri de böyleydi.

Özellikle Cüneyt Arkın’ın oynadığı o eski usul çekilen filmler.

Hele hele;

Mora Yarımadası’nda yaşananlar “Fatih’in fedaisi” olan “Kara Murat”ın tarihten alıntı yapılan maceraları ile aktarıldı Türk izleyicisine.

Daha neler neler yaşanmıştı geçmişte oysa.

Gerçek hayatın çoğu sinema filmlerinde gösterilmedi, anlatılmadı.

Oysa ki;

Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarından olan bugünkü Yunanistan’ın bağımsızlığı, çok ama çok acı olaylarla doludur.

25 Mart tarihi, Yunanistan’ın bağımsızlık günüdür.

Bugün de, bu günün 200. yıldönümü kutlanıyor Yunanistan’da.

Yunanlılar, 25 Mart’ı “Milli Ayaklanma Bayramı” olarak kutladıkları gibi, dini açıdan da “Müjde Günü” olarak nitelendiriyorlar.

Bir nevi;

Pek çok kişinin bilmediği 25 Mart 1821 yılında yaşananları, özgürlük devrimi gibi de görüyorlar.

Peki ya gerçekten öyle mi?

Yani;

Tam 200 yıl önce bugün, Osmanlı toprağı olan Mora’da neler yaşandı da, bugünlere gelindi?

Aslında;

O gün yaşananların siyasi/diplomatik bölümü uygulanıyor bugün de Türkiye üzerine.

Dediğimiz gibi bizler sadece “Kara Murat” filmlerinden bir şeyler bildiğimizi sanıyoruz ama ne yazık ki o dönem yaşananlar Türk gençliğine hiçbir zaman anlatılmadı, anlatılamadı.

Elimize;

İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Fuat Örenç’in bir kitabı geçti ki, okurken tüylerimiz ürperdi, bitirmeden de bırakamadık.

Yunan halkının, Ermenilerle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na karşı 1821-1830 yılları arasında yürüttükleri ve bağımsız bir Avrupa devleti olmasıyla sonuçlanan olayların, bugün hala konuşulan sözde Ermeni katliamı kadar konuşulması gerekiyor aslında.

Tarihçi Örenç’e göre;

Bağımsızlık süreci, Mora Yarımadası’nda 17 Mart 1821’de Osmanlılar’a karşı ayaklanıp Tripoliçe kentini ele geçirmeleriyle başlıyor.

Şehrin düşmesiyle Türkler ve Yahudiler çok zor durumda kalıyorlar.

İşin ilginci, bölgedeki Arnavutlar da yaşanan insanlık dışı olaylara ne yazık ki çanak tutuyorlar.

Ve kan dondurucu olaylar başlıyor.

Osmanlı Valisi, hiçbir kişinin canına ve malına dokunulmayacağını belirten bir anlaşma yapsa da, gözü dönmüş isyancılar bu anlaşmayı çiğniyorlar ve…

Şehirden çıkartılan 40 bine yakın Türk vahşice katlediliyor.

Kadın erkek demeden herkes vahşice öldürülüyor.

Öyle bir hınç duygusu hakim oluyor ki, Türk mezarlığından çıkarılan kemikler bile, büyük ateşlerde yakılıyor.

Tropoliçe Kadısı Halim Efendi de üzerine yağ dökülerek canlı canlı katlediliyor Ermeni ve Yunanlılar tarafından.

Prof. Dr. Örenç’in ifadesine göre, Yunan bağımsızlık sürecinde Osmanlı’nın zayıflığından istifade edilerek büyük bir kıyım yaşanıyor.

ABD’li yazar Mc Carth’nin “ölüm ve sürgün” isimli kitabında da, Mora Yarımadası’nda yaşanan bu katliam, “Hristiyanlara huzur, Türkler’e ölüm” söylemiyle dillendiriliyor.

Yine;

Yaşanan katliamları bizzat gören İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman heyetten biri olan David Howard, ülkesine döndükten sonra şunları söylüyor:

Yunanlılar’ın barbarlıklarına 20 kadar Avrupalı olarak tanık olduk. Birkaç gün içinde on binlerce Türk’ün yaşadığı şehirde tek canlı kalmamıştı. İnsanların çoğu, kafası ve bacakları kesilerek öldürüldü.


Avrupalılar yıllarca Türkler’i barbarlıkla itham ederken, esas barbarların Rumlar olduğunu bilmiyorlardı…”

Keza;
İngiliz yazar
William St Clair de şahit olduğu olaylar karşısında şunu yazıyor:

Dünyanın haberi olmadan sessizce yok edildiler. On binlerce masum ve korumasız Türk, Rum komşularınca vahşice katledildi. Daha da kötüsü, yıllarca komşuluk yapmalarına rağmen hiçbir vicdan azabı duymadılar bunları yapanlar…”

Tabi şunu da merak ettik.

Acaba;

Tüm bunlar yaşanırken dünya devletleri ne yapıyordu?

İlerleyen sayfalarda bu sorunun da cevabını bulduk.

Şunu diyor Prof. Dr. Örenç:
“İngiltere, Fransa ve Rusya, isyancı Yunanlılar’ın lehine diplomatik ve askeri destek verdi. Yani Avrupalılar, isyancıları açıktan destekledi. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin bu isyanı bastırması imkansız hale geldi.”

Ve;

1828-1829’daki Osmanlı-Rus savaşında da mücadele eden Osmanlı Devleti, bu savaşı kaybedince 1929’da Rusya’yla imzaladıkları Edirne Antlaşması’yla Yunanistan’ın bağımsızlığı kabul ediyor.

Böylece;
Yunanlılar,
Osmanlı idaresi altındayken bağımsızlık kazanan ilk millet oluyor.

Öyle ki;
İşin içine
din de karıştırılıyor.

Mesela;

25 Mart tarihi Yunanistan’da her yıl ulusal tatil günü ilan edilmesinin yanı sıra, özellikle Meryem’e İsa’nın doğacağı vahiyin verilme günü olan “Müjde” ile aynı güne denk getiriliyor.

Bugün muhtemelen televizyon kanallarında etekli Yunan askerlerinin geçit töreni gösterilecek ve yeni nesle de “Yunan devrimi” ve “bağımsızlık ateşi” aktarılacak, dünya devletlerinin temsilcileri de hazır bulunacak.

Ama gerçekler hiç de böyle değil oysa.

Çok kanlı bir başkaldırı var Osmanlı’ya.

Mesela;

Hepimiz biliriz ki..

İstanbul’un fethinin ardından Yunan Ortodokslarına din ve vicdan hürriyeti tanınıyor.

Bu sayede de Fener Rum Patrikhanesi’nin Ortodoks dünyasına ve Vatikan’a karşı nüfuzu oluşuyor.

Malum…

Osmanlı döneminde tüm etnik ve dini toplulukların uyum içinde yaşaması dünyada bir ilk’ti.

Hiç kimse dini ve etnik kimliğinden dolayı bırakın katledilmeyi, ikinci sınıf insan olarak bile gösterilmemişti.

Tarih yalan söylemez.

Bugün kutladıkları 200. bağımsızlık günü, komşumuz Yunanistan’ın geçmişinde aslında kara bir leke.