Geçtiğimiz günlerde yıllardır dostluğumuzun sürdüğü okul müdürü bir arkadaşımla Orhangazi'deki görev yaptığı okulda buluştuk. 25 yılı aşkın süredir bu ilçede görev yapan, son 15 yılını da idarecilik görevinde geçiren arkadaşım ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Elbette, gündemimiz yine Orhangazi oldu. Eğitimden, öğrencilerin davranışlarından, velilerle ilişkilerden konu konuyu açtı.
Tam sohbetimizin ortasında birkaç veli okula geldi. Geliş amaçları, çocuklarının telefonlarını almak, öğrencilerin yaşadığı bazı sorunları dile getirmekti. Ancak o anda yaşanan diyaloglar, gözlemler ve anlatılanlar, beni çok daha derin bir düşünceye sürükledi.
Son yıllarda eğitim ortamlarında en çok konuşulan konulardan biri: cep telefonu kullanımı. Dersin verimliliğini düşüren, disiplini zedeleyen, dikkat dağınıklığına neden olan bu cihazların ders saatlerinde tamamen devre dışı bırakılması konusunda eğitimciler hemfikir. Bu okulda da aynı yöntem uygulanıyor. Öğrenciler ders başlamadan önce telefonlarını idareye teslim ediyor. Teslim etmeyenlerin cihazları, okul yönetimi tarafından muhafaza altına alınıyor. Gelen veliler de bu yüzden okuldaydı.
Ancak burada mesele sadece bir telefon değil, çok daha derin bir yara...
Okul müdürü arkadaşım, gelen velilere çocuklarının davranışları, yaşadıkları sorunlar ve okul ortamındaki disiplinsizlik hakkında bilgi verdi. Derdini anlatmaya çalıştı. Ancak bu görüşmelerde ortaya çıkan tablo, hem onun hem benim içimi burktu. Gelen velilerin büyük çoğunluğu, çocuklarının yaşadığı eğitimsel ya da psikolojik sorunlara karşı duyarsız, hatta ilgisizdi. Konuya yüzeysel yaklaşan, suçu öğretmende ya da okul yönetiminde arayan bir tavır hakimdi. Fakat bu tavrın ardında yatan daha büyük bir gerçek vardı.
Yüzleştiğimiz acı hakikat şuydu: Orhangazi’de çocukların yaklaşık %90’ının ailesi parçalanmış; yani anne ve babaları boşanmış. Bu oran sadece bir okulda değil, genel olarak ilçede ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Ve bu durumun eğitim üzerindeki etkileri açıkça görülüyor.
Parçalanmış ailelerde büyüyen çocuklar, sadece anne ya da babalarını değil, çoğu zaman duygusal dengeyi, güven hissini, motivasyonu ve disiplini de kaybediyor. Birçok çocuk, evde yeterince ilgi görmeden, sevgiye doymadan, hatta kimi zaman şiddet ve ilgisizlik ortamında büyüyor. Bu çocuklar sabah çantasını alıp okula geldiğinde, aslında sadece matematik ya da Türkçe dersiyle değil; yalnızlıkla, sevgisizlikle, değersizlik hissiyle, çoğu zaman da öfkeyle mücadele ediyor.
Okulun idarecileri ve öğretmenleri, sadece eğitimci değil, aynı zamanda birer psikolojik destek görevi üstlenmek zorunda kalıyor. Her öğrenciye ayrı ayrı yaklaşmak, sorunlarının kaynağını anlamaya çalışmak, ailesiyle iletişime geçmek... Fakat aileyle kurulan her iletişim, ne yazık ki çözüm değil, çoğu zaman yeni bir hayal kırıklığı oluyor.
Bazı veliler, çocuğunun hal ve hareketlerinden habersiz. Bazıları okulu, adeta “çocuğa bakılan bir kurum” gibi görüyor. Eğitim birliği diye bir şey kalmamış. Çocuk okulda başka bir dünyada, evde bambaşka bir boşlukta.
Parçalanmış ailelerde büyüyen çocukların yaşadığı zorluklar sadece Orhangazi’nin değil, Türkiye'nin giderek büyüyen bir gerçeği. Eğer bir ilçede bu oran bu denli yüksekse, ülke genelinde durumun daha da ciddi boyutlara ulaştığını tahmin etmek zor değil. Bu sadece bir bölgenin değil, tüm ülkenin ortak sorunudur ve toplumsal geleceğimizi tehdit etmektedir.
Bu yazı bir suçlama değil. Ne boşanan anne babaları, ne çocukları, ne de eğitim sistemini yargılıyorum. Ama farkında olmamız gereken bir gerçek var: Aile yapısındaki bu çözülme, eğitimdeki başarısızlıkların en büyük nedenlerinden biri haline gelmiş durumda.
Bugün Orhangazi’de gördüğümüz tablo, gelecekte tüm ülkenin karşı karşıya kalacağı sosyal ve eğitsel sorunların habercisidir. Eğer bu konuya şimdi eğilmezsek, sadece ders başarısını değil, bir neslin ruh sağlığını ve topluma katkı potansiyelini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Eğitimde çözüm, sadece okullarda değil; evde başlar. Çocukların gözündeki umut ışığını korumak istiyorsak, önce aile kurumunu yeniden güçlendirmeyi öğrenmeliyiz. Yoksa her telefon zili çaldığında sadece cihazlar değil, aynı zamanda sessiz çığlıklar da duyulmaya devam edecek…